30 Ekim 2015 Cuma

Hayat...

İnsanlar var oluşlarından beri bir arayış içindeler, bu arayış insanoğlunun kendinden daha güçlü gördüğü şeylere tapınmasıyla başlayıp, yemek veren toprağa, günü doğuran güneşe, geceyi ışıtan aya kadar uzanıyor. Neden yaşıyoruz sorusuyla başlıyor herşey, dinlerle ve bu dinleri benimsemyen ama tam da vazgeçemeyen bir dindizlikle devam ediyor. Günlük klişelerin yanı sıra insanlar hep bunu sorguluyor. Neden yaşıyorum?
Kimisi bu sorunun cevabını dinde ararken kimisi aldığı cevaplardaki tatminsizliği uzay araştırmalarıyla sürdürüyor. Size bir şey söyleyeyim; insanlar uzayda su falan aramıyor. Dünyadaa herhangi bir felaket olursa kaçarız hayatım ya diye bir muhabbet ancak tv başındaki insanlardan geliyor. İnsanlar bunca yıldır bulamadıkları cevabı arıyorlar. Neden yaratıldık ve yaratıcımız kim. Ta ki kutsal kitaplar önümüze koyulana kadar geçen binlerce yılda dinler neredeydi desem duyacağım söz net yüzlerce peygamber gelmişti zaten. 4 büyük kitaba baktığındaysa işler biraz değişiyor. 3ünün zaman içinde değişime uğradığı ancak Kur'an'ın değişmeden günümüze geldiği söyleniyor. Ama ne uğruna. Bir ayeti hatırlıyorum kelimesi kelimesine olmasa da, siz anlayın diye bu kitabı sizin dilinizde gönderiyorum diyordu. Peki bu dili okuyarak anlayabilen kaç kişi var şu an dünyada. Kur'an'ın türkçe tercümesi yoktur, meali vardır yalnızca. Meal ise tercüme değil anlamına en yakın şekilde yazılmış halidir. Peki durum böyle olduğunda her meal yazan kişinin kendi yorumunu katmasına olanak sağlanmış olmuyormu? Peki sen arapça okumayı öprenip ki bu dil tam olarak arapça da değil, okuduğun zaman ne anlıyorsun?  Peki anlamını bilmediğin bir dilde okuduğun bu rehber sana ne katıyor. Evet ben de öğrendim okumayı ama bana bir yararı olmuyor! Okuduğun şeyin anlamını  bilmiyorsan en güzel sen okusan ne yazar.

Bu mantıksız çemberin dışına çıkabilirsem bir gün ve gerçeği irdeleyebilirsem insan aklımla sizinle de paylaşırım.
O zaman kadar kendi çizdiğiniz paradoksun içinde hepinize bol şans.