9 Nisan 2012 Pazartesi

Kimbilir...

Bazen sıkıcı, bazen geveze, bazen çılgın, bazen durgun, bazen hayat dolu bazen solgun olabilirim. İnsanları çok sevebilir, nefret edebilir, ihtiyaç duyabilir, özleyebilir, uzak durmak isteyebilirim. Kimi zaman dalgın kimi zaman yorgun olabilir, hiç uyumadan 3 gün boyunca zinde kalabilirim. Bir çocuk kadar masum ve bazen şımarık olabilir, bir anne kadar korumacı  ya da bir baba kadar kuralcı da olabilirim. Zaman zaman kıskançlık duyabilir, zaman zaman öfkelenip kinlenebilirim. Arada sırada çok sevebilir, nadir olarak aşık da olabilirim. İşin komik tarafı tüm bu duyguları yansıtabileceğim insanlara sahipken kendimi yalnız hissedebilmem ve yalnızlıktan hoşlanmazken insanların beni yalnız bırakmalarını isteyebilmem.
Hayat bazen hep verir, bazen hep alır ama her zaman verdiğinden daha fazlasını alır. Bu yüzden insanlar sevgiden çok öfkeyi hissedderler, neşeden çok hüzünü. Yaratılışlarında vardır bu! İnsan hep üstün olmak ister, herşeyi kontrol etmek! Ama Tanrı haddini bildirir ve her zaman her istediğini alamayacağını öğretir insana. Hayat garip tesadüflerle doludur der bir yazar. Aslında hayat en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir oyundur. Yanlış bir hamle mat olmanıza neden olur.
Bugün çok şey yazasım var! Türkiyedeki eğitim sisteminden, Seyhan nehrinin kıyısına kadar geniş bir yelpaze açıldı kafamda, ingilizce de yazasım var, o kadar dolu ki kafam 3-5 kelimelik lehçemi bile kullanabilirim=) Dinlediğim yeni bir müzik grubu var mesela, sentenced grubu cross my heart and hope to die şarkısı, bu şarkıyı dinleyince aklıma gelen "böyle aşk var mı?" sorusu ve deneyimlerden faydalanarak verilen cevaplar var kafamda. Baharın gelmesiyle açan rengarenk çiçekler, mis kokulu taze kekik, sardunya ve yaseminler etrafı süslerken, içime dolan enerji ve neşe bir tarafta hayata meydan okurken, her ağacın altında bir çift görmenin kıskançlığı da var. Yükselen baraj suları ve o suların süslediği dilberler sekisi var gözlerimin önünde. Bir yandan da okulda karşılaştığım çocukların bilgisizlikleri meşgul ediyor beyin hücrelerimi." astronomi ne demek?" diyen sınıf öğretmenleri ve "astronomiyi çok gereksiz buluyorum" diyen fizik öğrencilerini görmek içimi sızlatırken, onların değil sistemin hatası diyerek avutuyorum kendimi. Dünyanın sonu geldiğinde göreceğim ben sizi=)
Astronomi demişken uzaktan yakından bir alakam yok profesyonel açıdan. Sadece takılıyorum;)
Öyle hemen gözlerinizi pörtletmeyin, BOŞ bir insan değilim ben. 3 üniversite diplomam var ve yüksek lisans yapıyorum. Hayatım sadece çalışmaktan ibaret gibi görünse de öylede değil aslında. Eğlenmeyi de bilirim. Lafı açılmışken nisan sonu en güzel zaman derler, balooning yapmak için, türkçe karşılığını nasıl kullanacağımı bilememek çok acı! Bildiğim kadarıyla en uygun yer belki de tek yer (çok fazla araştırmadım) kapadokya bu iş için. Gidip balonla yükselik kapadokyayı kuş bakışı seyretmek çok eğlenceli olacak, özellikle bunun için aylardır para biriktirdiğimi düşünürsek kesinlikle çok eğleneceğim. Bir de paraşütle atlamak istiyorum bir yerlerden. Yahu şu ingilizce ne güzel bişe -ing ekliyorsun sonuna oldu bitti, Parachuting mesela.
dobrze wieczór...

5 Nisan 2012 Perşembe

Çok yanıldım!

Bugün mutsuzdum, son günlerde hep olduğum gibi! Gülerken birden durup uzakta bir yere dalarken gözlerim, kaynağı belirsiz bir mutsuzluğun kucağına koşuyorum sanki. Pişmanlık mı bu yorgunluk mu bilmiyorum. Belki de gözlerimin için bakıp seni seviyorum diyecek biri olmalıydı yanımda, yıllar önce olduğu gibi ellerimi tutup "kimse yoksa da ben varım" diyecek biri. Belki de sadece uzaklaşmam gerekiyor hayatımdan.
Bugünün geleceğini biliyordum önceden, diğer pek çok şeyi bildiğim gibi. Bir gün kendime yetemeyeceğimi, kendimi mutlu edemeyeceğimi biliyordum. Aslında sadece ben değildim bunu bilen, hatıra defterime karalanmış, eski bir dostun satırlarıda söylüyordu bunu bana. Bir gün polyanacılık oynamayı bırakıp hayatın gerçekleriyle yüzleşmem gerekecekti ve ben buna o kadar hazırlıksız yakalanacaktım ki, fırtınada savrulan küçük bir sandaldan farksız olacaktım ve oldu. Kafamı çevirdiğim her köşede huzursuzluk varken gözümü kulağımı kapatıp huzurluyum demeye çalıştım ama olmadı.Çevremdeki mutsuz yüzlere bakıp, mutlu olmayı umdum ama başaramadım. Ben içimdeki çocuğu büyütmeye çalışırken öldürdüm.
O kadar kolaydı ki aslında rol yapmak, rollerimdeki kişilikler arasında kayboldum. Şimdi ise bir şizofrenin büyüsünde gel gitler içinde geçiyor günlerim. Sevinçlerin anlık, hüzünlerim karanlık oluyor. En dipsiz kuyulardaymış gibi umutsuz, herşeyini kaybetmiş kadar mutsuzum.
Beni kollarımdan tutup kendine gel diyecek birine ihtiyacım var. Evet kabul ediyorum ihtiyacım var! Evet kabul ediyorum kendime yeteceğimi düşünmekle çok büyük aptallık ettim! Evet kabul ediyorum yanıldığımı, yeter ki çık artık ortaya!

4 Nisan 2012 Çarşamba

Göz Yaşları

Küçük kız ağlıyordu yine içinden. Herşey bu kadar güzelken ve gülümsemek dururken bu gözyaşları neden diye sordu kendine. Gerçekten sevdiği, uğruna herşeyi yapabileceği kimsesi yoktu. Bir muhabbet kuşu vardı eskiden, Masmavi tüyleri ve boncuk gözleriyle yüzünü güldüren, ağladığında göz yaşlarını içen=) Kaybetmişti onu, çok canını yakmıştı 13 yıl sonra onu toprağın kucağına vermek. Sonra bir dostunu kaybetmişti, aslında hala hayatında olan ama yolların ayırdığı bir dostu.Onunla konuşmayı özlemişti, upuzun yollar boyunca yürürken, bazen soğuktan titrerken yaptığı konuşmaları. Göl kenarında yağmurun altında salep içmeyi özlemişti onunla. Belkide tek özlediği gerçekten seven bir dosttu yanında.
Tüm bu kayıpları düşünüp ağlıyordu işte. İçinde bulunduğu kalabalıktan çok uzaktaydı sanki, yalnızdı kalbi. Gerçeklikle arasında bir perde var gibiydi. Gözleri mahzun dalarken uzaklara. Belki güzel bir hatıra vardı baktığı yerde, belki bir kalp kırıklığı, belki o kırmıştı o kalbi istemeden, bilmiyordu. Her şey çok karışıktı. Yaptığı tercihler hayatını yönlendirirken hep aceba diyordu. Herhangi bir yerden okuduğu basit bir cümle geldi aklına. Yaptığımız seçimler, seçmediğimiz şeylerin pişmanlığını yükler omuzlarımıza. Basit bir cümleydi bu, ama doğruydu. tercihler yaptıkça hayata dair hep seçmediği tarafı seçse ne olacağını düşünüyordu. Mutlu olmak bu kadar zor olmamalıydı ama nedne başaramıyprdu. Neden en mutlu anlarını bile gölgeleyen bir duygu vardı içinde, cevabı bilmiyordu ve bu bilmemekten nefret ediyordu.
Gözlerini kapatıp, göz yaşlarını sildi usulca. Her şey güzel olacaktı, olmalıydı! Uykuya dalarken yarının umut getirmesini diledi ve bir günü daha bitirmiş olmanın yorgunluguyla sabah uyandığında hatırlayamacağı maceralara doğru yola koyuldu!